Bu aralar izlediğim güncel Kore dizisi sayısında azalma olduğu için, ben de boşlukları JDorama, yani Japon dizileriyle doldurmaya devam ediyorum. Özellikle de Takuya Kimura dizileriyle. İzlediklerimden biri de Beautiful Life, yani Güzel Yaşam. Bu dizi bana hemen Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Gün eksilmesin Penceremden” şiirini anımsattı. Der ki :
Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne halden anlayan bulunur
Sonra aklımdan ölümüm geçer
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur
Ve gönül Tanrısına der ki
Pervam yok verdiğin elemden
Her mihnet kabulüm yeter ki
Gün eksilmesin penceremden
Bu dizi de penceresinden gün eksilmesin isteyen , her mihneti gülümseyerek kabul eden bir kızın öyküsü. 2000 yılında çekilen dizi 11 bölümlük. Başrollerinde Takuya Kimura ve Takako Tokiwa oynamış. Yüzde 41’lere ulaşan ratingi ile son 30 yılın en fazla izlenir olma özelliğiyle büyük bir başarıya imza atmış. Aslında bir yerde okudum, Kimutaku’nun dizileri oynadığında kadınlar ortalıktan kayboluyorlarmış. O kadar rağbet görüyormuş yani. Başrol kadın oyuncu da bol ödüllü oyunculardan biri.
Ben diziyi yine İngilizce altyazılı izledim. Türkçe altyazılısı olmayabilir. Japon dramaları konusunda tekrar ediyorum, bir tercüme eksikliği var.
Dizi zengin bir aileden gelmesine karşın doktorluğu tercih etmeyip saç tasarımı ile uğraşmaya karar veren Okishima’nın ( Takuya Kimura ) 17 yaşında bir hastalık nedeniyle tekerlekli iskemleye mahkum olan Kyoko Machida ile karşılaşmasıyla başlar. Kyoko bir kütüphanede çalışmaktadır. Dizinin kalanında ikilinin ilişkisini , nasıl birbirlerine bağlandıklarını izleriz.
Bu dizide yürüme özürlü bir insanın karşılaştığı zorlukların yanısıra, etrafındaki insanların tepkilerini de görüyoruz. Dizi acıklı ve sıkıcı değildi, tam tersine düşündürücü ve öğreticiydi. Benim en çok hoşuma giden Shuji Okishima’nın kıza hep normal biriymiş gibi yaklaşması oldu. Tam tersine kendisini uzak tutmaya çalışan hep kız oldu. Dizide saç tasarımıyla ilgili sahneler de çoktu. Açıkcası kesim sahnelerinin Takuya’ya ait olmadığını düşündüm, çok profesyoneldi çünkü. Ama montajlama iyiydi. Bu arada kızın dizinin başındaki permalı saçlı halini ben çocuğun kestiği saçtan daha çok beğendim. O darmadağınık asimetrik saç modelinin de bir ara çok moda olduğunu itiraf edeyim.
Şimdiye kadar Takuya’nın 4 dizisini izledim. En çok dikkatimi çeken şey elinden sigarayı düşürmemesi. Bir de şarkıcı olacak. O ses ne olur allasen ? Çok fena sigara içilen zamanlardan gelme bir ajummayım, ama yine de bu sahneleri tepkiyle karşılıyorum. Ama ah evet, sigara içerken bile karizmatik Takuya Kimura itiraf etmem lazım. Bu özelliği o kadar göze batıyor ki, birisi nette Kimutaku ve sigaralarıyla ilgili video bile hazırlamış, işte buyrun :
Bir ara bel fıtığı sorunundan çok çekmiş ve ameliyat olmuş, hayatını sürdürürken başkasına muhtaç olmanın ne zor bir şey olduğunu deneyimlemiş biri olarak, yürüyememenin , dahası ölüm tehlikesi içinde olmanın insan hayatında ne büyük zorluklara yol açacağını, o ruh durumunu az da olsa anlayabilecek bir konumdayım. İnsan ömrü uzadıkça ve pek çok şeyle karşılaştıkça, Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli sözünü ve hayatın insana neler getirebileceğini bilememe durumunu daha çok düşünüyor. Normal insanların bile yürüyemediği delik deşik yollarda özürlü insanların yürüyememesi, çoğu yerde rampa olmamasını tartışmak bir yana, yaşlı insanların bile otobüse inip binerken yavaş hareket ediyor diye azarlandığı, evinde otursana teyze amca diye çıkışıldığı bir toplumda yaşıyoruz maalesef. Empati yeteneğimiz sıfırlanmış. Bir gün gelecek biz de o yaşlarda olacağız demiyoruz. Yaşlı sakat insanların evlere tıkılmasını tercih ediyoruz. Okullarda velilerimiz kaynaştırma öğrencilerinin derslerden atılmasını tartışır olmuş. Yani diyeceğim o ki, acımasızlık diz boyu.
İşte bu filmi izlerken bunları düşündüm durdum. Bir de filmde bir söz vardı o çok hoşuma gitti. “Ölümden sonra bir dünya varsa, birinin kalbinde olabilir.” diyordu. Ayrıca Kimutaku iyi oynuyor arkadaşlar demedi demeyin.