Sanırım bu yıl izlediğim az sayıda diziden sonuncusu Song Joong Ki’nin Reborn Rich’i oldu. Fantastik dizinin bazı bölümleri İstanbul’da çekilmiş, kdrama hayranları Joong Ki’nin Türkiye’ye gelmesiyle heyecanlanmıştı.
İlk bölümü izleyen kdrama fanları hayal kırıklığına uğradı, çoğu da öfkelendi. Öncelikle Türkiye kara para aklanan bir ülke olarak yansıtılmıştı. Dahası gösterilen sahnelerde Ortadoğu ülkelerine uygulanan sarı filtre uygulanmış, arka plan müziği ve seçilen Arapça yazılarla bir Ortadoğu ülkesi imajı çizilmişti. Tiplerin korkunç olması bir yana, bir grup çocuk tarafından tartaklanıp, uyuşturulan karakter, bir de kafasına kurşun sıkılıp öldürülmüştü. Öfkeli pek çok fan bu işi, “Biz Güney Kore’de sizin için öldük, sizin bizim için çizdiğiniz imaja bak!’a kadar götürdü. Bizde zaten tepki her zaman var olan bir şey. Kapı Görevlisi hakkında bir dizi film çekersiniz, etik dışı bir şey yaptığında odaları ayaklanır, öğretmenlerden biri çocuk dövüyordur, tüm öğretmenlerimiz melektir’e gider iş, savcımız, avukatımız, politikacımız rüşvet yiyemez, kötü adam olamaz, ülkemizde asla mafya yoktur, sokakları tekindir, her kez misafirperverdir filan. Ha Türkiye’yi bu biçimde yansıtan yönetmen, ya da yapımcı art niyetli olabilir mi, o da olabilir, öyle şey olmaz da demiyorum. Öte yandan sarı filtreli filan, pek güzel görüntü de vardı. Bunu izleyen izleyicinin bu ülkeye gelmekten vazgeçeceğini de sanmıyorum. En çok hırsızlık yapılan ülkelerden biri İtalya’dır örneğin, gidecek olanlar hep uyarılır. Suç oranı çok yüksek pek çok dünya ülkesi var. Çoğumuz Güney Kore’ye gitmek istiyoruz, ama sadece dizilere baksak her köşebaşından bir seri katil çıkacak diye düşünebiliriz. Söz konusu Türkiye olduğunda çoğu Batılı ülkenin dizi ve filmlerinde oryantalist bakış açısını görebilirsiniz. Neyse Türkiye’deki çekimler için bu kadar bıdı bıdı yeter, gelelim diziye. Sarı filtreli bir kaç görüntü de paylaşalım.
Bu arada ilk bölümde misafir oyuncu olarak Jin Young’ı görebilirsiniz.
Dizi özetine gelince llk bölüm sonunda öldürülen ( ya da öldürülmeyen ) Soon Young şirketi çalışanı Yoon Hyeon Woo, şirket ailesinin en küçük torunu olarak uyanır. Yani çocuk olan Do Joon’un içine girer birden . Geriye reenkarnasyon gibi bir şey. 17 yıl o ailenin torunu olarak yaşarken kendisini öldürme emrini kimin verdiğini bulmaya çalışır. Şirket kurucusu Jin Yang Cheol , yani dedesi ( Lee Sung Min ) ve ailenin diğer üyeleriyle ilişkilerini, ayak oyunlarını izleriz. İlk yaşamında tanıdığı savcı ile romantik bir ilişkisi bile olur. Ama buradan çok bir şey beklemeyin, sonuçta bu bir JTBC dizisi ve romantizm için çekilmemiş. Ayrıca Shin Hyun bin’i sadece soğuk savcı olarak izlesek daha iyi olurdu, bence donuk bir oyunculuğu var ve o romantizmi izlemekten hoşlanmadım. Olmasa da olurdu.
Öte yandan Lee Sung Min beni asla hayal kırıklığına uğratmıyor. Bir oyuncu bu kadar mı iyi olur. Daha dün akşam Miracle : Letters to the President adlı filmde izledim kendisini, yine iyi, yine iyi.
Tabii chaebol ailenin oğulları ve gelinleri de deneyimli oyuncular. Ben diziyi izlerken pek sıkılmadım, romantizm beklentisi içinde de değildim zaten. Dizi sonunu da olabilecek en iyi biçimde bağladılar. Bu tarz zaman atlamalı dizilerde bu zordur çünkü. Tabii kafasından vurulmuş ve yüksekten denize atılmış birinin hasarsız kurtulmasını görmemezlikten geldik, ne de olsa dizide inanması ondan daha zor olaylar vardı. Ama bu tarz reenkarnasyon hoşuma gitti benim. Adam 17 yıl zenginlik içinde fazladan yaşamış oldu, daha ne olsun. Ama ne yaparsan yap , olacağı değiştiremezsin mottosu burada da vardı. Bu konudan zaman yolcuları ile ilgili yazdığım bir yazıda söz etmiştim. Okumadıysanız işte şurada.
Yazıyı bitirmeden hala bilmeyenlere Joong Ki’nin eski oyuncu İngiliz bir hatunla çıktığını haber vererek bitirelim. Hatun hamileymiş diyorlar. Ayrıca 10 yaşında da bir kızı varmış. Vincenzo dizisi sırasında Joong Kİ’nin İtalyanca hocasıymış sanırım. Kısa bir araştırma yaptım, kızın çok zengin varislerden oyunculara pek çok sevgilisi olmuş. ( Birisi liste yapmış, ben de okudum ne yapayım, gıybetin dibine vurduk yani. Bu arada eski ek Hye Kyo’nun da The Glory adlı dizisi başladı, ben ilk bölümün ilk on dakikasına baktım, sanki hoşlanacağım bir dizi gibi gelmedi, ama bir şans daha veririm belki. Bu ara başka işlerle meşgulüm yine.