Koreliler dizilerine fantastik ögeler katmayı seviyorlar. Ben bilimkurgu ağırlıklı filmleri, fantastik olanlardan çok seviyorum. Bu diziye iki başrol oyuncusunun sağlam oyunculuk yeteneğini bildiğim için başladım ve pişman da olmadım. Çok eğlenceli bir diziydi. Jun Ji Hyun ( Gianna Jun) ‘un narsist, şımarık ama bir o kadar da saf halleri, Kim Soo Hyun’un karizmatik, zeki, cool görünüşü iki tezatı en sevimli biçimde birleştiriyor.
İkilimizin arasında yedi yaş fark var. Ama kızımız taş olduğu için, oğlumuz da dörtyüz yıldır hiç değişmeyen genç bir karakteri oynadığı için yaş farkı pek batmıyor. Yoksa Kim Soo Hyun yaşından da genç duruyor, ama Allahtan Kore’de bir de nuna romans yaygın, hani olsa da batmaz zaten.
Esas çocuk Do Min Joon Joseon Döneminde bir kuyruklu yıldızla gelen uçan daireden çıkmış, minik bir kızı kurtarayım derken arkadaşları gitmiş bu geride kalmış. Bu taşıyıcı kuyruklu yıldızlar da dört yüz yılda bir kalkıyormuş 🙂 Üstelik Allahın Koresine inen uzaylı da çekik filan gözlü bir Koreliymiş resmen,e artık o kadar olacak, Amerikan filmlerinde dünyaya gelen uzaylılar Amerikalıya benzeyince ses çıkartmıyorsunuz ama ! Bu kuyrukluyu kaçırdık yenisi beş dakkaya gelir gibi bir şey olmadığından, çocukcağız dört yüz yıldır muhtelif kişiliklerde dünyamızda cool ve karizmatik, duygularını aldırmış bir biçimde yaşıyormuş. Aslında zamanında çok duygusal olmuş ve hep birilerini kurtarmaya filan da kalkmış ama, kader neyi öngördüyse o olmuş, bu da arada derede kalmış, o yüzden artık pek bir şeye karışmamaya çalışıyor. Uzaylıyım dediği herkes de bundan kaçmış. Ama zamanında yardım ettiği genç bir hukuk öğrencisi, sonra ona gereken hukuksal belgeleri hazırlayıp arkasını kollamaya başlamış. tabii zamanla yaşlanmış da adamcağız ama bizim çocuk hep aynı kaldığından artık babası gibi gözüküyor. İkisinin arasındaki duygusal ilişkiye bayıldım ben.
Bu arada Joseon Döneminde evli olup, kocası ölünce 16 yaşlarında dul kalan ve öldürülmek istenen kız rolünü, ünlü karakterlerin küçüklüğünü oynamakta deneyimli Kim Hyun Soo oynuyor. Sonra da esas kızımız Jun Ji Hyun ki dizideki ismi Cheon Song Yi’nin çocukluğunu oynadı, orada da çocuk kızı arabanın altında kalmaktan kurtardı. Bu ne 400 yıl sonra aynı kız diye şaşırdı. Bilmiyor ki bizim Kore’liler reenkarnasyon pompalıyor burada 🙂
Bu arada filmin içinde bir takım cinayet olayları ve esas kızımız ve oğlumuza tehditler sürüp durdu, polisimiz savcımız ki ikinci kızın abisiydi o da- araştırmalar, şunlar bunlar içinde en bir kötü erkek ikinci erkeğin abisi katil sosyopat Lee Jae Kyung – Shin Sung Rok oynuyordu-dizinin başından sonuna kötü erkek namını korudu.
Şimdi genel olarak Uzaylımızdan söz ettik ama, nelere kadir bahsetmedik. Uzaylımız ışınlanıyor, ” Beam me up Scotty” olayları yani. Sonra zamanı durduruyor, levitasyon yapıyor, yani eşyaları yerlerinden oynatabiliyor, su bardağı hop önünde, terlikler zıp ayağında filan. Ama öte yandan bu yetenekleri de gitme vakti yaklaştığı için zayıflıyor. Haa bir de hepimizden bin kat iyi görüp duyabiliyor. Kız ne fısıldasa kulağında, hesapta komşular ya, zaten kızdan da hoşlanıyor diye habire dinliyor. Bu arada kızın üniversiteden de hocası çıkıyor tesadüfe bakın. Bir süre sonra kız buna abayı yakıyor. O da ilk aşkı olarak onu kurtaran adamı düşünüyor ama yüzünü anımsayamıyor.
Oğlumuz ben gidicem, kız üzülmesin ayağına aşkını reddediyor. O noktada kızın yaptıkları çok komikti, Jun Ji Hyun komik ve iyi oyuncu. Herkes şaşı gözlerine takılmış durumda, ama ben benini görmeden yapamıyorum. İçmeler, mesaj atmalar, küfürler, şarkılar, kapılara dayanmalar gırla. Sonradan yaptıklarını hatırlaması da çok komikti.
Karşılıklı kıskanma halleri de seyredilesiydi. Hele uzaylımızın tipik maço halleri, açık saçık giyinme, arkadan sarılma ve öpüşme sahnelerinde dublör kullan uyarıları beni benden aldı. Bu arada kızımız bir cinayet olayına karıştığı için zirveden diplere indi, sonra tekrar yukarılara tırmandı, olaylar olaylar, hiç boş geçen bir an olmadı.
Öpüştükten sonra çocuğun bayılması, hastalanması, kızımızın onu taşıması da komik sahnelerdendi. Kızımızın uyku tulumunun içinde hapsolduğu sahne de öyle. Ay bunlar öpüştüklerinde çocuk böyle oluyorsa, başka bir şey yapsalar fücceten gidecek herhalde dedirtti durum yani. Kızımızın koza olduğu sahne :
Son bölüme kadar çocuğun gideceğini bilerek üzülüp duruyorsunuz, ama bir çare bulunur mu acep diyerek de ümitleniyorsunuz. Esas çocuğumuz ağladıkça içiniz buruluyor, o da ne çok ağladı zavallım. Ne severmiş. Bu da ağlamalardan yapılmış komik bir sahne. Sonunu söylemeyelim, ama Rooftop Prince’den çok çok iyi diyebiliriz. En azından elimiz böğrümüzde kalmıyor.