Ay ajumman da olsun valla. Jung Hae In sen ne tatlı, ne ponçik bir şeysin. Zaten seviyordum ama, bu dizide öldürdün beni. Nuna Romans türüne yepyeni bir bakış açısı getirmedinse de , nuna romans konusunda önyargılı pek çok kişiyi nuna romans bağımlısı yapmış olabilirsin.
Bu dizi bana daha yakın zamanda izlediğim What’s Up fox. dizisini anımsattı. Niye ? Çünkü çiftin etrafındaki aile benzerlik gösteriyordu. Çocuğun ablası kızla arkadaş, kızın ailesi, özellikle annesi olaya çok karşı. Gerçi What’s up Fox’taki abla bu aşka daha çok karşıydı ve kızın da erkek kardeşi değil kız kardeşi vardı. Tabii oradaki kız asla bir Son Ye Jin klasında değildi.
Diziyi anlatmaya geçmeden önce daha önce genel nuna romanslar hakkında yazdığım yazıyı, Son Ye Jin ile ilgili Personal Taste Dizisini ve yine Son ye Jin’in çok erken dönem bir dizisi olan, ama benim çok beğendiğim Alone In Love dizisinin linklerini vereyim.
Bu dizi izleme açısından baştan sorunlu başladı. Dizinin haklarını Netflix aldığı için hem İngilizce, hem Türkçe altyazı çok geç geldi ve diziyi hevesle bekleyenlerin hevesini bir miktar kaçırdı.Bölüm süresi bir buçuk saat olduğundan, çalışıp eve geldiğinde diziyi izleyenler zaten anca bir bölüm izleyebildiler. JTBC’de 16 bölüm olarak yayınlanan bu dizi sonunda bu hafta da Netflix’e eklendi. Yönetmeni Ahn Pan Seok, Secret Affair ve Heard it through the Grapevine dizilerini de yönetmişti.
Öncelikle başrollerimiz arasındaki yaş farkından söz edelim, malum dizi nuna romans. Yoon Jin Ah rolündeki Son Ye Jin 1982 doğumlu, 36 yaşında olmasına rağmen 0 beden incecik bir kadın. Hiç de yaşını belli etmiyor. Bu diziye sponsor olan firmaların çeşitli ürünlerini tüm dizi boyunca bir defiledeymiş gibi giydi, gözümüz gönlümüz şenlendi. Jung Hae In’e gelince Seo Joon Hee rolünde bir liseliden farksızdı, 20’li yaşlarında bir genci oynuyordu, halbuki 30 yaşında, 88 doğumlu. Ama 30 yaşında demeye de bin şahit ister. Sanki lisede dondurmuşlar, öylece kalmış. Akıllı bıdık erkenden askerliğini yapmış ve sektöre girmeyi kafaya koyduğundan 12 kilo vermiş. Bride of the Century 26 yaşında başladığı oyunculuktaki ilk dizisiymiş. Ben o diziyi izledim, ama Başrollerden başkası ilgimi çekmemiş. Sonra Goblin’de Kim Go Eun’ın oppasıydı anımsadınız mı ? Goblin kıskançlıktan yataklara düşmüştü. Henüz yazamadığım Prison Playbook’ta ise Yüzbaşı Yoo rolündeydi. Suzy yüzünden While you were sleeping izlemediğim için oradaki performansını göremedim. Ama sonunda Suzy’e rağmen bu yaz o diziyi indirip izleyeceğim sanırım. Joseon dönemi filozoflarından Jeong Yakyong Jung Hae In’in büyük büyük dedesi oluyormuş. Minnoş bir de 1 Nisan doğumlu, şaka gibi değil mi ?
Dizi konusu biri otuzlarının ortasında diğeri yirmilerinde iki kişinin aşkını anlatıyor. Jin Ah bir kahve şirketinde müdürdür, çocuk ise bilgisayar oyun sektöründe çalışmaktadır ve Amerika’dan yeni dönmüştür. Ablası ve Jin Ah kankalar. Jin Ah resmen bir grup tacizcinin bulunduğu bir sektörde onların isteklerini istemeden yerine getirerek yükselmeye çalışmış, dizinin yan konusu da şirketteki kadın mağdurlardı. Ne var ki bu konu çok uzadı ve mantıksız bir biçimde ele alındı. Açık açık taciz var, delili var, kanıtı var, hala mahkemede kaybedersin martavalları. Bir de dizi içine iyi yedirememişlerdi bu konuyu bence, dizinin normal akışı hareketli birden bu konu ekleniyor ve sanki diziden ayrı bir konuymuş, ya da araya parça konmuş gibi bir on dakika da bundan söz ediliyor. Bana resmen öyle geldi yani.
Çiftimizin kimyası inanılmazdı. Yaş farkı bariz belli olmasına rağmen öyle tatlıydılar, öyle uyumluydular ki ben gerçek bir çifti gizli gizli izliyormuşum gibi hissettim. Diziyi eşimle izledik, suratımızda salak bir sırıtmayla, o denli güzellerdi. Bir de ne kız nazlandı, ne fiziksel yakınlaşmadan kaçınıldı. Hatta ilk adımı kız attı. O sahne tüm dizinin en tatlı sahnesiydi. Sanırım uzun süre açıp açıp aynı sahneyi izleyeceğim.
Diziyi izleyenlerin bir kısmının her bölüm öpüşüp duruyorlar, mıç mış filan diye yakındığını duydum ve içimden herhalde bunu söyleyenler gerçekten aşık olmamışlar hayatlarında hiç diye düşündüm. Aşık olduğunuzda dokunmak istersiniz, öpmek istersiniz ve daha başka şeyler de yapmak istersiniz. Bundan doğal ne olabilir, çocukları leyleklerin getirmediğini öğreneli çok oldu değil mi ? Üstelik bence bu çift bunu çok da doğal yapıyordu.
Kızın annesinin dizi sonuna kadar vazgeçmemesi, kendini ifade etmek için kocası ve çocuklarını kullanıyor olması, gerçekten çok can sıkıcıydı. Ayrıca reşit ve ekonomik özgürlüğü olan iki insanın aile filan düşünmeden evden ayrılıp birlikte yaşamaları, evlenerek ya da evlenmeden, gayet doğalken, annem şöyle dedi kızkardeşim böyle dedi diye üzüm üzüm üzülmeler tuhaf geliyor. Bu olayın ne kadar abartıldığı, gerçekten Kore’de aşk yaşamlarının böyle mi olduğu tartışılır. Ama bu konu Abnormal Summit’te de tartışılmıştı. Programın sunucularından biri 30 küsur yaşında ailesi ile yaşıyordu ve bunun ne derece normal olduğu üzerine konuşulmuştu. Son iki bölüm ayrılığı ve son dakikalara sığdırılan kavuşma da yine klişeydi. Eşim son bölümü izlerken “Bu bölümü Ertem Eğilmez mi çekmiş.” bile dedi. Kız kalıp savaşmak istiyordu, çocuk çekip gitti ve konuşmak istemedi desek tam o da değildi. Kız da kalsalar bile birlikte bir şeyler yapmaya çok yatkın değildi. Zaten çocuk “Ben senin için neyim, eğlence mi ” tarzı bir şey de dedi. ( Ay yerim ben o namçini ya 🙂 En canımı sıkan da ayrılık sorası erkek arkadaş oldu. Hani bu kıza çok şey öğretmişti çocuk. Hani olgunlaşmıştı. Tamam hayatına devam etmek başka bir şey ama, o adamla mı ? Yine eski hatalarını tekrar ediyor gibiydi. Zaten dizinin başında kızın o anki sevgilisiyle olan ilişkisini, adamın delirmelerini, çocuğun korumalarını, gözetmelerini, bu olayı nasıl akıllıca ve duyarlı bir biçimde tolere ettiğini zevkle izlemiştik. Aslında kız dizi boyunca çok olgun değildi. Belki de böyle olması çocuğun daha olgun olması filan bu aşkın devamı için önemli bir unsurdu. Malum erkekler koruma kollama, akıl verme, gözetme konumunda olmak istiyorlar. Kız ikide bir hata yaptı, ikide bir özür diledi. Yavrucak hep affetti. Böyle gözleri çakmak çakmak baktı, sevdi, sevdi sevdi. Hae In çok iyi oyuncu. Neşeli ve mutlu anlarından çok üzgün ve kızgın hallerini izlemeyi bekledim. Yansıtmak istediği duyguyu geçirmekte çok iyi. Sekizinci bölümde bir sahne vardı örneğin, arabada ağlamadığı halde o gözyaşların içe aktığını hissettik. Son ye Jİn’in oyunculuğu da zaten tescillenmiş yıllardır, o yüzden bu diziyi çok büyük bir keyifle izledim ben.
Dizide yağmur ve şemsiyeler önemli bir unsurdu. renkleriyle aşkı, affetmeyi, kavuşmayı simgeliyorlardı. Dizi yine yağmurla bitti.
Dizi müzikleri de pek hoştu. İşte full OST şurada.
PS 1 : Çiftin uyumu o kadar hoştu ki, acaba gerçek hayatta çıkıyorlar mı diye çok haber çıktı. Soong joong Ki Song Hye Kyo’dan sonra bir evlilik haberi daha gelir mi diye bekler olduk. Çift de hiç inkar etmedi, kız “Hae In’e sorun” dedi. O da mırın kırın etti filan. Öte yandan Kızımız Son Ye Jin’in ilişkide farklı tercihlerinin olduğuna dair dedikodular var. Hatta Kwon Yu Ri ve Han Ye Seul ile tuhaf bir ilişki dedikodusu dönüyor nette. Tabii herkesin tercihi kendisini ilgilendirir, ama tabii hevesimi kaçırdı bu haberler.
PS 2. Jung Hae In katıldığı bir ödül töreninde bir fotoğrafın ortasında yer aldı diye topa tutuldu. Daha deneyimli ablaları abileri varken, bu ne kibirmiş. Çocuk özür dilemek zorunda bırakıldı filan. Ne kadar öğrenirsek öğrenelim, bu Korelilerin duygularını anlamakta hep zorlanacağız sanırım. Hae In belki Kim Go Eun ile bir filmde oynayacak yakında, nerede oynarsa oynasın, yeter ki oynasın, bayılıyorum kendisine çünkü.