Aslında bu bir değil, birden fazla kişinin özgürleşme öyküsü, özgürleşme yolundaki süreçleri, tabii ne kadar özgürleşebiliyorlar onu izleyince göreceksiniz. Ama izlemeli misiniz? Kesinlikle izlemelisiniz, senarist konuyu ince ince örmüş çünkü, aynı My Mister’deki gibi. Dizi başlar başlamaz, ne kadar da My Mister tarzı dedim, sonra bir baktım senarist aynı zaten. Onu ne kadar sevmişsem, bu diziyi de o kadar sevdim. Park Hae Young yine çok sevdiğim Another Oh Hae Young’ın da senaristi.
Dizi Seoul’den uzakta Sanpo’da anne ve babalarıyla oturup Seoul’de çalışan üç kardeş ve onlarla yolu kesişen bir yabancının öyküsü. Üç kardeşlerden en büyüğü Lee El, ortanca kardeş Lee Min Ki ve en küçükleri Kim Ji Won. Esrarengiz yabancıyı ise Son Suk Ku oynuyor. Lee Min Ki en sevdiğim erkek oyunculardandır. Kim Ji Won!u da çok severim . Matrimonial Chaos’ta ise Lee El ve Suk Ku’yu partner olarak izleyip beğenmiştim. O zamandan beri bu adamcağız daha çok parlamalı diye düşündüğümü anımsıyorum. DP’de de vardı. O diziyi de sinir bozukluğundan bir türlü yazamadım, ikinci sezonu çekilecekmiş. İşte Suk Ku bu diziyle aradığım o parlamayı yakaladı, pançak pançak hem de. Hak da etti laf aramızda.
Bunalım kardeşlerden Lee Min Ki ise bu dizide onu daha önce hiç görmediğim kadar çok konuştu, adeta susmadı. Ama çizdiği o ilginç karakterle bence adını kdrama dünyasına yazdırdı. Çaresizliği, sıkışmışlığı, yeri geldiğinde haykırmayı, yeri geldiğinde de kabullenmeyi sadece yaşamadı, aynı zamanda yaşattı. Zaten severdim zatıalilerini burada hayran oldum oyunculuğuna.
Lee El’i ise Matrimonial Chaos ve Goblin’de izlemiştim. Bir de Kim Jae Wook ile olan dedikodularını biliyorum, ama burada oyunculuğuna daha yakından şahit oldum. Bir türlü aradığı erkek arkadaş ya da eşe sahip olamayan duyarlı, naif abla rolüyle benden aferin aldı.
Anne ve baba rolünü de deneyimli oyuncular canlandırıyordu.
Her bir karakterin iş ortamını, sıkıntılarını, arkadaşlık ve aşk ilişkilerini ayrıntılarıyla yazmış senarist. Her birimiz onların yaşadıklarının bir kısmını evde, iş yerinde mutlaka yaşamışızdır. Dizi sıkılmışlık, kapana kısılmışlık, çaresizlik, bir çıkış yolu arama, özgürlüğünü kazanma, birey olabilme, mutlu olabilme yolunda çabalama temalarını çok iyi yansıtıyordu. Böyle olunca insan kendini dizi karakterlerinin yerine koyup onlara yapılan haksızlığı kendine yapılmış gibi hissediyor, yeri geliyor niye tepki duymuyor diye sinirleniyorsunuz, yeri geliyor, “ Bırak şu adamı daha iyisini bulursun.” ya da “Bas istifayı bu ortam çekilir mi ?” diye söyleniyorsunuz.
Dizinin aşk yönü de çok yeterliydi bence. Abla ve en küçük kardeşin aşk ilişkisine daha çok yer verilmişse de Min Ki’nin bir türlü olamayan ilişkileri de iyi yansıtılmıştı. Min Ki’nin çevresindeki daimi arkadaşlarıyla olan ilişkisi ve Suk Ku ile bromansı da çok iyiydi. Bir yerde “Arkadaş seçmek için hiç şansım olmadı. Burada kim varsa onunla arkadaş olmak zorunda kaldım, yoksa bunların hiç biriyle arkadaş olmazdım dedi.” Bu beni çok güldürdü. Çoğu kişi için çok doğru bir gözlemdi çünkü.
Dizinin heyecan unsuru da Son Suk Ku’nun oynadığı karakterin gerçekte ne iş yaptığıydı galiba, ay sporcu mu, madalyası mı var, kadın mı satıyor, kumarbaz mı, birinden mi kaçıyor bir dolu tahmin yürüttük. Pek makbul bir iş yapmadığı belliydi de neydi ? Çiftlikte sebze toplayıp babayla lavabo yapan adam nasıl Rolls Royce sahibi olablirdi. Bir de adam ne içti yahu, sünger gibi çekti mübarek. Sessizce bakışlarıyla kendini ifade ettiği sahneler çok iyiydi. Ji Won’un oynadığı karakter de çok sık rastlanmayan, içe dönük, sessiz sedasız, çoğu kez tepki göstermeyen ama içten yanmalı motor gibi, kaynayıp duran bir kadındı. Suk Ku ile de çok yakışmışlardı bence.
Sonuç olarak demem o ki izlemeye değer bir dizi öneririm.